17 Kasım 2010 Çarşamba

beklemek

beklerken sigara içerim. kitap okurum, bazen çay, bazen kahve, varsa viski, daha da varsa şarap içerim. beklediğimi unuturum. beklediğimi bilmezden gelirim.

hayat da aslında ölümü beklemek galiba. bir şeyler içip bir yerleri seyrediyorsun, yanına biri gelirse konuşuyorsun. beklediğimizi anlamadan bir sürü sigara içiyoruz, zaman geçiyor. zamanı unutuyoruz, beklemeyi unutuyoruz. beklediğimizi unutuyoruz, neyi ya da kimi beklediğimizi unutuyoruz, aslında unutuyoruz, bekliyoruz, bir daha unutuyoruz, yaşıyoruz, unutuyoruz. ve buna hayat diyoruz.

10 Kasım 2010 Çarşamba

sus

yıllar önce kumral bir kadın vardı. bir de arkadaşı. arkadaşı esmer kadındı. kendini türkan şoray'a benzetirdi. esmerdi diye galiba, saçları uzun diye. komik gelmezdi o zamanlar. esmer kadın ciddiydi bir de, mantıklıydı. kumral kadınla esmer kadın birbirlerine benzemezlerdi. hem de hiç.

aynı okuldaydılar, aynı sırada oturdular. çok şey paylaştılar.

aynı şarkılarda ağladılar, aynı hayata güldüler, çok uzun vakitler sustular karşılıklı, koyu kahvelerle ısındılar, çok şaraplarla konuştular.

sonra kumral kadın aşık oldu, gitti esmer kadına anlattı, çok aşığım dedi, "bana kimse böyle bakmamıştı." esmer kadın o dudağını kıvıra kıvıra güldü, ama "çok sevindim" dedi, "umarım bu sefer her şey güzel olur"

olmadı.

sonra esmer kadın da o adama aşık oldu. ama söylemedi kadına. sonra esmer kadın adamla el ele kumral kadının yanına gitti. "ben" dedi, "seviyorum bu adamı."

kumral kadın "anladım" dedi, "anladım."

kumral kadın gitti.

kumral kadınla esmer kadın bir daha hiç konuşmadı. aradan yıllar geçti.

bir gece kumral kadın, ilk defa özledi esmer kadını. susası vardı. çok koyu kahve içip çok susası.

onca kötülüğe rağmen özlemesine mi şaşırdı, içinde hiç nefret kalmamasına mı bilemedi. karşılaşsalar konuşmazlardı biliyordu kumral kadın. çok uzun yıllar geçmişti, çok kötü söz söylenmişti arkasından. niye özlediğini de anlamadı. sustu.

9 Kasım 2010 Salı

çocukla kadın

Sonra yanlış gördüğünü fark etmiş kadın. Çocuk gözlü adam değilmiş o, adam gözlü çocukmuş.

Çocukmuş, öyle çocukmuş ki, kadın ona al bu ipleri dediğinde, tutamam ben bunları demiş, kaçmış oradan. ben seni değil başkasını istiyorum diyememiş, kadını elinde aynı iplerle bırakıp başka bir kıza koşmuş.

E zaten kadın kadınmış, çocuk da çocuk. Bin savaşta bin yara almış, bin kere ölmüş bin kere dirilmiş kadın. Deliklerden ibaretmiş vücudu. Hep farklı yerlerden delindiği için bir türlü ölemezmiş. İşte bu kadın, bu çocuk yüzünden bir daha delinmiş. Kalkmış, bir deliğe bakmış, bir çocuğa, gözlerine inanamamış. Nasıl olur demiş, bu çocuk bunu yapamaz ki! Çocuk o daha! Meğer ummadık taş baş yararmış. Kadın kalkmış yerinden, omzundaki tozları silkmiş. Aslında toz yokmuş da, kadın kendini çok tozlu hissetmiş.